İçeriğe geç
Kasım 20, 2010 / axolotl

En azından kitaplarda iPhone olmasın

Madem kendimce kitap blogu sahibiyim neden illa sadece okuduğum kitapları anlatayım da okuma alışkanlıklarımdan bahsetmeyeyim diye düşündüm. Hayır, aslında düşünmedim; takip ettiğim öteki kitap bloglarından edindim bu fikri ama olsun.

Her neyse, Kindle’dan ve diğer her türlü ebook okuma cihazından ümidi kestikten sonra ipad ortaya çıkarak bir noktaya kadar hayatımı kurtardı fakat ne yazık ki beni sadece epub formatındaki kitaplara yöneltti. Bunu anlatmamın sebebi ise şu (hayır, applefanboy olduğumu göstermek değil): her ne kadar calibre kullansam da internet üzerinde bulduğum her epub formatındaki kitabı indirip ipad’e koyuyorum. Yani Alexandra Potter (penname olduğu çok belli maalesef) yazarının You’re the One I Don’t Want kitabını okumam için tek neden bu olabilir sadece; ben savunmamı baştan yapayım.

Kitap tam bir uyduruk Hollywood romantik komedisi senaryosı gibiydi ki bu hakaretin benden gelmesi ayrıca kötü çünkü ben romantik komedileri çok severim. Fakat yeni anlamaya başlıyorum ki benim sanırım sevdiğim Nora Ephron filmleriymiş, insan büyüdükçe, olgunlaştıkça zevkleri spesifik olmaya başlıyor galiba.

Roman adını hatırlamadığım bir kızla oğlanın Venedik’te tatiliyle başlıyor. Gençler aşıklar, aynı zaman da gençler. Ama biri Amerikalı öbürü ise İngiliz; yani ayrılacaklar. Ama yaşlı, tonton bir amca bunlara köprünün altında öpüşürlerse hiç ayrılmayacaklarını söylüyor. Bunlar da saftirik oldukları için gidip yapıyorlar tabii. Sonra evli evine köyli köyüne gidiyor, uzak mesafe ilişkisi yürümüyor, adam biriyle evleniyor veee yıllar sonrasındayız. Kadın Amerika’da, adamla şans eseri karşılaşıyorlar (adam boşanmış), sevişiyorlar ve falan filan. Daha ilk bölümlerde mutlu son olmayacağı için sorunlar çıkıyor. Adam eskisi gibi neşeli değil, sağlık takıntılı tutucu gerzeğin teki olmuş, ayrılıyorlar doğal olarak. (Ay, anlatırken sıkıldım!) Ama işte o köprü altında öpüşmelerinden midir nedir bir türlü ayrılamıyorlar, her yerde buluşup karşılaşıyorlar; ikisi de birbirini sapık sanıyor. O sıralarda kadın da biriyle tanışıyor, ona aşık gibi oluyor ama adamdan kurtulamıyor, Venedik’e lanetler okuyor.

Daha fazla anlatmama gerek yok sanırım, kimsenin kalkıp da okuyacağını sanmam. Benim söyleyeceklerim başka. Roman boyunca yazarın yeteneksizliği dışında beni en çok rahatsız eden şey son beş yılın ürünlerinden olan iPhone, Facebook gibi şeylerin kullanılması oldu. Stephanie Plum serilerinde de son sayılara geldikçe kendini gösteren bu unsurlar bu romanda neredeyse her sayfada vardı. Kitap resmen “2009 senesindeyiz! unutmayın sakın.” diye bağırıyordu sürekli. Belki de bu rahatsızlık bana ve son zamanlarda benim gibi biraz fazla Regency romansları okuyanlara özgüdür. O kadar ki bazen karakterler hizmetçiye lazımlık getirmek yerine tuvalet gittikleri zaman bile garip karşılar oldum. Ama bu anormalliği dışarıda bırakırsak iPhone ve benzeri şeylerin başkaları tarafından da o kadar rahat karşılandığını sanmıyorum. En azından hafif bir reklam kokusu veriyordur etrafa. Kadın dedektifli romanlarda ya da aşk kitaplarında üzerine çamur sıçrayan Jimmy Choo’lardan, evlenme tekliflerinde sunulan Tiffany&Co yüzüklerinden gına gelmiştir herhalde. Romandaki kadın sevgilisinin saatlerce iPhone’da konuştuğundan bahsederken amacı eğer adamın o kadar para sahibi olduğunu vurgulamaksa bana yazarın kadına “evimin kirası tutarında telefonu” dedirtmesi daha az kulak tırmalayacı gibi geliyor. Kimse Potter’dan Austen gibi bir aşk romanı yazmasını beklemiyor ama edebi değeri olmayan roman yazılacakken ille de baştan savma davranılacak diye bir şart yok bence. Modern kadına hitap etmenin tek yolu iPhone’dan ya da Blahniklerden ya da R ve U’ların bol kullanıldığı SMSlerden geçmiyor. Ne yazık ki içinde bunların bulunmadığı bir contemporary romance bulmak Danielle Steel kitaplarını görmezden geldiğimiz sürece mümkün değil.

Yorum bırakın